19 Temmuz 2012 Perşembe

Neler geçti kalbimden bilsen..

23 Ağustos 2003. Elektronik reklam panolarının stadımızda yeni yeni kullanılmaya başlandığı sezonun 3. haftası. Kadıköyde Elazığspor'u 7-1 yenmiştik. Ne reklam panoları, ne Tuncay'ın attığı 4 gol ne de 7-1'lik etkileyici skor. Bu konuya girmemin sebebi ilk kez kadıköyde bir maça gelmiş olmamdı. Migros tribünündeydik üst tarafta kenar sayılabilecek bir yerde. 14 yaşındaydım, gördüğüm her şey mutluluk veriyordu bana. GFB grubunu sadece isim olarak bilirdim, ilk defa onlarla aynı tribündeydim, hiç susmuyorlardı, sürekli bağırıyorlardı. Çok eğleniyor gibiydiler. Çok etkilenmiştim, hayatımın dönüm noktası dediğim zamanların en etkileyici anlarından birisiydi. Kendimi o tribünlere ait hissediyordum. Lise yıllarına yeni başladığımdan ve stada uzak sayılabilecek bir semtte yaşıyordum, tek başıma maçlara gitmeme ailem pek izin vermiyordu. Aile konusunda yaşadığım sıkıntılardan birisiydi. Öyle böyle derken 2005 sonlarına doğru geçmişten gelen hayranlığımla GFB grubuna katıldım. Yazının devamını tarihi belli olmayan bir ileri tarihte yazacağım, zaten hiç kimse okumayacak, rahat rahat bekleyebilirim.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Ferhan Şensoy'un, Fidel Castro anısı. .

Ferhan Şensoy'un Fidel Castro'dan 20 dolar aldığı "Orada Neler Oluyor" programında ortaya çıktı. Ferhan Şensoy'un bu sırrını tiyatrocu İlkay Saran, canlı yayında şöyle açıkladı "Ferhan ile 'Şans Kapıyı Kırınca filmini' çekmek üzere Küba'ya gittik. Bir gün sette çalışırken Fidel Castro tarafından görevlendirilen biri bize zarflar getirdi. Zarflarda yönetmen Ferhan Şensoy için 20, oyuncular için 10, teknik ekip için de 5'er dolar vardı. Şensoy, parayı kabul etmeyip gönderdi. Tabi bizde geri verdik. Para, şöyle bir not'la set'e geri gönderildi. "Topraklarımızda çalışan hiçbir işçinin emeği karşılıksız kalamaz. Ülkemde çekim yaptığınız için teşekkür ederim. Fidel Castro"... Castro'nun notundan çok etkilenen Ferhan ve bizler parayı kabul ettik. Sonra da paranın hepsini toplayıp Küba'daki bir tiyatroya bağışlamıştık" Alıntıdır.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Bilinmesi gereken bir olay

Mexico City’de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış. Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman’ın yanına gelerek sormuş: - İnsan haklarına inanıyor musun? - Evet, inanıyorum. - Peki ya Tanrı’ya? - Bütün kalbimle... Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış: - Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin! İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam: Amerika’daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler... Ama nasıl? Fikir Norman’dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar. Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne ‘İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi’nin kokartını iğneliyor. Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor. Ve tabii (hatırlıyorum) dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor... Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika’daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir. Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir. Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman? Norman’ın da hayatı kararmış. Tommie Smith diyor ki: “Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya’ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi.” Avustralya Devleti Norman’ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avusturalya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış. Ölene kadar süren ‘eylem kardeşliği’... İki amerikalı ve bir Avustralyalı ‘lanetli’ atletin o gün başlayan ‘eylem kardeşliği’ ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler. Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar. Ve şimdi, fotoğrafın sağına tekrar bakın Melbourne’de yapılan cenaze töreni. ‘Onurlu beyaz atlet’ Peter Norman’ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos’un omuzlarında .. Alıntıdır.

1 Mayıs 2012 Salı

Halkın takımıdır Fenerbahçe !

Hababam sınıfının tamamı Fenerbahçelidir. Emel Sayın´ı kaçıran hayta tayfanın hepsi Fenerbahçelidir İlyas Salman Çatladıkapıspor´dan Fenerbahçe´ye transfer olur, Kemal Sunal Fenerbahçe formasıyla gol kralı olur Zeki Alasya-Metin Akpınar´ın fakirhane duvarlarında hep Fenerbahçe posterleri vardır Turist Ömer hep sarı-lacivertin maçına gider. Kanmayın Siyah-Beyaz filmlere; Halkın takımıdır Fenerbahçe !

Fenerbahçe halktır, halkın takımıdır !

1 mayıs işçi bayramında halkın ta kendisidir Fenerbahçe !

18 Nisan 2012 Çarşamba

Ultras style !

Fotoğraf kendi isteğim ve özgür irademleaaejskdjsd kaldırılmıştır.

Bıdık'la beraber.E


Evet o uzun boylu benim. Tamam tamam ego bi kenara bıdık kardeşimle futbol şiddettir atkısı.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Sizin için reklam, bizim için can !

Dün oynanan Fenerbahçe - trabzonspor maçında yapılan koreografi sırasında tatsız bir olay gelişti. Halatların bağlı bulunduğu makaranın Ankara gazi üniversitesi öğrencisi kardeşimiz Onur Karabudak'ın başına çarpması sonucu kanlar içinde yere düşmesi oldu. Kardeşimizin kanlar içinde yerde olduğunu gören diğer arkadaşlarımız koreografi halatlarını bırakarak kardeşimizin yanına koştular. Tabi bu esnada koreografi düştü. Düşsün önemli değil orda bizim için kardeşimizin hayatı söz konusuydu ama 'bazı' insanlar gerçi onlara insan demek bile kanımıza dokunur her neyse bazı insanlar bu durumla dalga geçti. Fazla söylenecek bir durum yok konuyla ilgili.

Tedbir amaçlı olarak ameliyat edilen kardeşimizin durumu iyiymiş bunu öğrendik. Dualarını eksik etmeyen herkesten Allah razı olsun.

Bizim için reklamdan önemli olan değerler var, size örnek olsun.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Kendime not: part.455664587

Alex de souza'nın futbolu bırakacağı gün aklıma geldikçe ''sikeyim eski sevgiliyi, o da acı mıymış'' diyorum kendi kendime.

6 Nisan 2012 Cuma

Muhammed Ali'nin saygısı.

Muhammed Ali’ye Hollywood da bulunan “Walk of Fame” de (Hollywood Şöhret Yolu) isimli yıldızı teklifi gelir.

"Ben Peygamberin (sav) ismini taşıyorum, bu sebeple insanların bu ismin üstünde gezmesine müsade edemem" diyerek teklifleri reddeder.

Bunun üzerine üzerinde Muhammed Ali'nin ismi olan yıldız duvara asılır. Duvara asılı tek isim Muhammed Ali'nin ismidir.


5 Nisan 2012 Perşembe

Bizim asıl meselemiz bu aga.

Tatil günlerinde erken kalkmak hiç zor olmuyor. Asıl mesele iş veya okul günlerinde erken kalkmak. İşte asıl sıkıntımız bundan ibaret.

26 Mart 2012 Pazartesi

Bizi polisten kim koruyacak ?

Fazla uzatacak değilim, konuşma uzarsa daha çok sinirlenirim, daha çok küfrederim diye kısa kesiyorum ama sikerim böyle adaleti demeden de yazımı bitiremem tabi ki. Dün Fenerbahçe bayan voleybol takımımız avrupanın 1 numaralı kupasını kazanmış ülkemize getirmiş. Bu sevinçle binlerce taraftar gecenin bir vakti sabiha gökçen havalimanına akın etti. Herşey iyi güzel derken bu ülkede kutlama yapılamaz diyen bir zihniyet ortaya çıktı. Kısa kesiyorum taraftara taş attılar, biber gazı sıktılar, çocukları jopladılar yetmedi bayan voleybol oyuncularımıza saldırdılar. Evet türkiyeye voleybolda en büyük kupayı getiren takıma bunlar yapıldı. Kim yaptı ? polis.

Helal olsun sizlere. İyice belli ettiniz kendinizi.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Deplasman !

Aslında bu yazıyı cumartesi gece maç dönüşü veya pazar günü gündüz saatlerinde yazmayı planlıyordum ama maç öncesi ve maç esnasında yaşanan sıkıntılardan dolayı sinirimin biraz olsun geçmesini bekledim. Sorarsanız şimdi iyimisin diye hayır aynı sinir ile yazıya başladım.

Bilindiği gibi sezonun sonu yaklaşıyordu ve biz karabük dışında ilk defa adam akıllı bir deplasmanı haftasonu yaşayacaktık. İlgi çok büyüktü. En az gelenler kadar gelmek isteyipte gelemeyen vardı.

Sonuçta bu ülke de bana göre istanbul dışında eskişehir ve bursa dışında sağlam bir deplasman yapılacak tribün yok. Tribün dediğim rakip takımın taraftarı da iyi olacak ki rekabet olsun. Yoksa eskişehir stadında ki deplasman tribününü övmüyorum. Zaten tribün diye birşey yok ortada. Profilin üzerine suntaları dizmişler onun üzerine de koltuk koymuşlar. Polislerin biz stada girerken tribün çökerse sorumlusu biz değiliz dediği bir tribünden bahsediyorum her neyse yeni stad çalışmaları başlamış.

Neyse konumuza dönelim. Eskişehir deplasmanı doğru düzgün ilk hafta sonu deplasmanımız olduğu için ilgi büyüktü haliyle beklentide büyüktü. Heyecandan uyuyamıyorduk derken cumartesi sabahı saatleri kurduğumuz ana yaklaşırken saat çalmadan uyanmıştık bile.

Atkımızı boynumuza dolayıp çıktık yollara. Saat 8 gibi eski salı pazarında hareketlilik başlamıştı. Yavaş yavaş otobüsler de gelmeye başlamıştı. Yola çıkmadan hafif bir atıştırma yapmıştık.

Derken artık yavaş yavaş otobüsler hareket etmeye başladı. Saat 10'a doğru yola çıkmıştık. Falan filan derken eskişehir'de arama noktasına gelmiştik. Zaten burada birşeyler olacağının habercisi gibi bir durum vardı. Polisler aramayı çok yavaş yapıyordu ama bizlere çok iyi davranıyorlardı.

Soğuk bir hava vardı eskişehir de otobüsler bekletiliyor içerde sıkılıyorduk dışarı çıksak üşüyorduk. Saat 4'ü geçiyordu sabah yaptığımız ufak bir kahvaltı ile ayakta durmaya çalışıyorduk açlıktan başımız ağrıyordu resmen. İçtiğimiz sigara tat vermiyordu. Nihayet artık stada doğru yol alıyorduk. Bazı şeylerin farkına geç vardık. O an ki ruh halimizle bir an önce içeri girip tezahürat yapmak istiyorduk. Öyle böyle içeri girdik didik didik arandık yavaştan ısınıyorduk.

Ama bir eksiklik vardı tribünde olması gereken bir çok abi ve kardeşimizi göremiyorduk. Maç başlamıştı 20-25. dakikalar arasında gelen haberle 10 otobüs dolusu abi ve kardeşimizin biletleri olmasına rağmen içeri alınmayacağı ve istanbula geri gönderileceğini duyduk.

Bunu duyar duymaz başta Muammer abimiz olmak üzere bir çok abimizle beraber dışarı çıkmak ve polis tarafından biber gazı ve jop ile darp edilen kardeşlerimizin yanına gitmeyi istedik. Tabi polis buna izin vermedi. Yazarken sinirleniyorum daha fazla uzatmayacağım yazıyı o andan itibaren maç bitiminden 1 saat sonrasına kadar çıkış kapısında bekledik. Efsane olacak deplasman, bizlere ızdırap oldu. Buradan taraftarı için hiç bir şey yapmayan yönetime yazıklar olsun diyorum.

20 Şubat 2012 Pazartesi

İçimizi ısıtan en büyük sevdasın sen !


Caddede, tribünde, evinin balkonunda, odanın duvarında, bilgisayarının ekranında, kalbinde, ruhunda kendini bildin bileli bu bayrak dalgalanıyorsa sen eşittir ben demektir arkadaş.

16 Şubat 2012 Perşembe

Ülkenin geldiği son nokta; bu kadar alçalabilirdik.

Mesele'nin artık açıklıkla, kapalılıkla alakalı olmadığını herkes anlamıştır umarım. Aşağıdaki fotoğrafta ülke olarak ne kadar rezil bir hale geldiğimiz ortadadır. Ulu Önder M.Kemal Atatürk ile dalga geçmek bu kadar kolay olmamalıydı.

Öncelikle bizi bu hale getirenler yani açık ve kapalı insanları birbirlerine düşürenler utanmalıdır bu durumdan. Tabi utanacak yüzleri yoktur çünkü onlar zaten bunu istiyorlardı ve oldu.

13 Şubat 2012 Pazartesi

GFB, Münferitler ve hükümet

Konu başlığını görünce şaşıranlar olabilir ama yaşadığımız süreci biraz düşünürseniz neden bahsettiğimi anlayabilirsiniz. Şike olayları başladığında daha doğrusu hakkımızdaki boş iddialar gündeme geldiğinde taraftarlar olarak çeşitli organizasyonlar düzenlemiştik vs. vs.

Sosyal medya gücünü iyi kullanarak #onceyaylayasonracaddeye organizasyonunu başlattık. Her neyse yaylaya gittik, geldik falan filan derken sıra caddedeki yürüyüşe gelmişti. Gerçekten çok kalabalıktık.

Caddedeki yürüyüş esnasında GFB ile münferit taraftarlar arasında bazı olaylar yaşanmıştı. Münferit taraftarlar hükümet aleyhinde tezahüratlarda bulunurken, GFB tarafından bu tezahüratlar bastırılmaya çalışılıyor gibisinden gündem yaratılmıştı. Doğru veya yanlıştır bilinmez ama benim kafama takılan soru orda hükümet aleyhinde bağıran taraftarlar ne oldu da aziz yıldırım 'başbakanımızla aramızı açmaya çalışıyorlar' söyleminden sonra bir anda sustu.

Hani hükümete eleştiriler ? Neden artık susuyorsunuz ? Bu işler böyle olmaz kişilerin söylemleri sizi bu kadar değiştirmemeli. Ne oldu GFB haklı çıktı yine. Şimdi kimse o konuları konuşmuyor. Unutuldu ve unutturulmaya çalışılıyor. Sözün özü o gün GFB'de hükümet aleyhinde tezahürat yapsaydı bugün GFB yine suçlu olarak gösterilirdi.

Kimse hakkımda farklı şeyler düşünmesin şuan bulunan hükümetin yanlısı değilim. Ne akp, ne chp ne de mhp benim için hiçbir önem taşımaz.

12 Şubat 2012 Pazar

Mehmet ali aydınlar ve başkanlık operasyonu

Yaşadığımız süreci tekrar tekrar anlatmaya gerek yok. Bu kadar özet yeter gelelim günümüze. M.Ali aydınların geçenlerde Rıdvan benden özür diledi cümlesi üzerine Rıdvan dilmen geçen gece konuyla ilgili açıklama yapmıştı.

Aklıma takılan bir kısım vardı Rıdvan hoca dedi ki 'm.ali aydınlar bize yöneticileriniz şike yaptı buna karşılık ben uefa ile görüştüm avrupa cezamız bitti ligde de bu sezon puan silme işlemi yapacağız' dedi tabi hemen Aykut hoca lafı yapıştırdı 'biz şike yaptıysak bizi düşürün, bunun pazarlığı olmaz' gibisinden bir Fenerbahçe taraftarı gibi.

Her neyse işin özü m.ali aydınlar sözde Fenerbahçe için yaptığı pazarlığı kendi menfaatleri için yapmıştır.

Nasıl yani diye sorarsanız Öncelikle avrupa cezamız bitti ve ligde de bu sezon puan silme işlemi yapılarak ona göre şike yapmış olan Fenerbahçemiz cezalardan kurtulacaktı. Bunun sonucunda şike yaptığımız için yönetim gidecek, kendisi Fenerbahçeye başkan olacaktı. Nasıl olsa önümüzde ki sezon takım avrupada da olabilecekti ve cezası kalmayacaktı.

Herşey m.ali aydınlar için güzel olacaktı. Kurguladığı senaryo bu kadar basitti.

İş bu kadar basitti onun için. Tekrar kısaca özet geçeyim cezalar bitmişti, yönetim gidecek ve yerine kahraman M.ali aydınlar gelecekti. Bir kaç yıldız transfer ile herşey unutulacaktı.


Kendi şahsi görüşümdür ve çokta emin olduğum bir görüştür.

24 Ocak 2012 Salı

Ne oldu bize ?

Ne oldu da böyle ayrı düştük. Ne oldu da iki düşman gibi sabah yürüdüğümüz yolları değiştirdik. Ben seni severken, sen beni severken iki farklı insan gibi nasıl olduk bilmiyorum ama iyi ki de olmuşuz diyorum. Bu yazıya başlarken düşüncelerim farklıydı boş hayallere kapıldım yine. Yoksa seni sevdiğimden falan değildi isyanım. Bilmeni istediğim birşey yok. Eğer bana bir gün yine gelecek olursan ps için yeni joystick alırmısın diyecektim sadece.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Had bilmemezlik . .

Bir fotoğraf için yazı mı konur? Konur. Aslında bu fotoğraftan çok yazı çıkar ama kısa keselim.

Yazının sorusu şu:
"Ön taraftaki futbolcular mı daha Fenerbahçe, arkada dizilmiş taraftarlar mı?"
Ben bilemedim.

Cevap anahtarına baktım.
"İkisi de birbirinden Fenerbahçe" yazıyordu.

Kıssadan hisseye gelince:
Fenerbahçe tribününe taraftarlık öğretmek, Lefter'e futbol öğretmeye benzer. İkisi de had bilmezliktir.



15 Ocak 2012 Pazar

Lefter'e Veda !

Son yolculuğuna uğurladık büyük Efsane Lefteri. Hak ettiği kadar doldurup taşıramadık stadı ama oraya gelemeyipte çok gelmek isteyen milyonlarca Fenerbahçeli ruh vardı bunu da biliyoruz.

Neyse artık kelimeler pek birşey ifade etmiyor ama şunu bil ki 'Çubuklu forma bizlere emanet'


14 Ocak 2012 Cumartesi

Lefter ile ilgili kısa bir not. .

‎1952 yılında Yunansitan Milli Takımının teklifini redetti..
"Mahalle arkadaşlarıma karşı oynayamamki" diyerek.. 6-7 Eylül olaylarınında "Gavur" diye camlarını kırdılar.Fenerbahçe taraftarları vapurla adayı bastı "Göster Baba kim kırdı" dediler..O yinede göstermedi...

13 Ocak 2012 Cuma

Şimdi biz ne yapalım.

Şanlı formamızın en büyük efsanelerinden birini kaybettik. Lefter sonsuzluğa gözlerini yumdu belki de cennette şimdi o da bizi özlüyordur. Biz onun hikayeleriyle, anılarıyla büyüdük. Anne, babalarımız uyuyalım diye bize masal okurken hep onu anlatırdı. O formanın büyüklüğüyle kendi büyüklüğünü özdeşleştirmiş bir Fenerbahçeliydi. İçimizdeki acıyı nasıl anlatırız bilmiyoruz ona olan sevdamızı defalarca dile getirmiş olsak ta hep eksikti, hep daha fazlasını hak etmişti o. Daha 11 yaşındayken babama 'adımı neden Lefter koymadın' diye sorarmışım. Bilmiyorum benim hiç babam ölmedi, annem ölmedi, kardeşim veya herhangi bir yakınımı kaybetmedim ama şimdi sanki yüreğimi içimden kopartıp aldılar nasıl bir acıdır bilmiyorum anlatamıyorum da ama şimdiden biz seni çok özledik. Gittiğin yerde seni herkes tanıyordur orda da seni herkes sever bizden meleklere selam söyle büyük Efsane. Gittiğin yerde huzur içinde olursun inşallah. Geride bıraktığın bizler nesilden nesile seni anlatacağımıza söz veriyoruz. Çubuklu için neler yaptığını belki de tam olarak bilmiyoruz ama bildiklerimiz bile sana baba şevkati duymamıza yeterli be. Şimdi sen cennettesin ya melekler seni kıskanır, biz seni hergün daha çok özleriz.

Keşke ömrümden alıp ömrüne katabilseydim büyük efsane LEFTER ! Bu taraftar seni unutmaz.


10 Ocak 2012 Salı

Efsane yedek kulübesinde beklerken ( Thierry Henry )

Dua edermiş gibi bi görüntüsü var sanki. Futbol ruhunun paradan çok daha önemli olduğunun bir kanıtıdır Thierry Henry.



Alıntıdır: http://tribunselsevda.tumblr.com/post/15618428077/thierry-henry-yedek-kulubesinde

5 Ocak 2012 Perşembe

bunusakınokumayıncoksacma

sadece bloguma daha fazla özen göstermem gerektiğini not alıcaktım okumayın dedim a.koyim.